“`html
İSTANBUL – Türkiye, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de Meclis açılışında DEM Parti sıralarına gidip DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve bazı milletvekilleriyle tokalaşmasının ardından ‘yeni bir süreç’ olasılığını gündeme taşıyor. Ancak ilgili taraflar, süreç ve müzakerelere dair iddiaları açık bir şekilde yalanlıyor. Tartışmalar sürerken, DEM Partili olan Mardin, Batman, Halfeti ve Dersim belediyelerine kayyım ataması gerçekleştirildi. Sadece DEM Parti değil, yerel seçimlerde ilk parti olan CHP’nin Esenyurt ve Ovacık belediyelerine de kayyımlar atandı.
Bu kayyım atamaları, çözüm süreci ve “normalleşme” görüşmelerinin gölgesinde tartışılmaya devam ederken, DEM Parti yetkilileri çözüm sürecine yönelik bir ipucu bulunmadığını bildirdiler. CHP ise kayyım atanan belediyelerle ilgili mücadeleye devam edeceklerinin altını çizdi.
Barış Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tahmaz, kayyım atamalarını, “olası bir yeni sürecin dengesiz geçeceğinin ilk belirtileri” olarak nitelendirdi.
Tahmaz, “Dış dinamiklerin, milliyetçi bir parti olan MHP’yi PKK lideri Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması noktasına getirdiği algısı, günümüzde tam olarak anlaşılamamaktadır.” şeklinde bir yorumda bulundu.
Bunun yanı sıra, Bahçeli’nin Meclis açılışında söylediği “yeni bir dönem başlıyor” ifadelerinin ardından, iktidarın kayyım atama kararı almasının 1 Ekim’de beliren temkinli umutları olumsuz etkilediğini ifade etti.
“Acil olarak güven artırıcı, siyasal maliyeti düşük ama toplumsal etkisi yüksek adımlara ihtiyaç var,” diyen Tahmaz’ın bu konudaki görüşleri şöyle devam etti:
Devlet ile PKK arasında 2009’da Oslo’da başlayan ve daha sonra çözüm sürecine evrilen görüşmeler 2015’te sona ermişti. Üzerinden geçen dokuz yılın ardından, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim’deki grup konuşmasında “Eğer terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin, TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini duyursun” çağrısında bulundu. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP lideri Devlet Bahçeli, Kürt sorunu ile ilgili ilk adımını 1 Ekim’de Meclis açılışında attı. DEM Parti sırasına giderek Eşbaşkan Tuncer Bakırhan ve diğerleriyle tokalaştı. “Bahçeli süreci” olarak tanımlayabileceğimiz bir dizi gelişme, Kürt barışının ve çatışma çözümünün gündeme gelmesi açısından yeni bir fırsat sunuyor.
Bu durum oldukça önemli. Çatışma ve ölümler yerine Bahçeli’nin tokalaşmasının ardından “Yeni bir döneme adım atıyoruz; dünya barışı için kendi içimizde de barışı tesis etmeliyiz” sözleriyle soruna çözüm arayışı izlenmesi önemli bir yaklaşım. Bu tür bir arayışa, radikal Türk milliyetçisi ve dönüşüm öneren bir liderlikten gelmesi, toplumda bir umut doğurmuştur.
Bahçeli’nin 22 Ekim tarihli açıklaması ise, eğitimde “terör ve güvenlik” bakış açısının önemli bir yer olduğunu gösteriyor.
Lakin Bahçeli, Kürt meselesini tamamen “terör ve güvenlik” çerçevesinden çıkarmaya kapıyı kapamamış durumda. Bölgesel durumlar da, önceliğin PKK’nın silahlı varlığına son vermek olduğunu gösteriyor.
Bu durum, çözüm sürecindeki ilerlemeleri ve müzakerelere geçişin çeşitli zorluklarını gözler önüne seriyor. Beklenen yeni süreç için işaretlerin inişli çıkışlı olacağının ilk kanıtları var.
Barış Vakfı, 18 Ekim 2024’te yayımladığı basın açıklamasında, “Cesaretli, özgüvenli ve özverili olma zamanıdır. Ülkeye hukuk ve adalet getirmenin yolu herkese düşen bir sorumluluktur. Barışı sağlamak için haklı kaygılarımızdan kurtulmalıyız.” mesajını verdi.
Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve Barış Vakfı kurucularından Prof. Ayşe Betül Çelik’in hazırladığı raporda, güven artırıcı adımlar atmadan hareket etmenin geçerli bir yöntem olmadığı belirtiliyor. Ancak diyalog ve İmralı merkezli görüşmelerin içeriği hâlâ belirsizliğini koruyor. Kamuoyuna yapılan açıklamalar ise sürecin kapsamlı bir değerlendirmesine engel oluyor. Bu aşamada, sağduyuyla diyalogdan müzakereye geçişe doğru adım atmak daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır.
Bahçeli’nin açıklamasından sekiz gün sonra, CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer gözaltına alınarak tutuklandı ve Esenyurt Belediyesine kayyım atandı. Ardından 4 Kasım’da Mardin, Batman ve Halfeti’ye kayyım atanan bir süreç yaşandı. Çözüm çağrılarının yapıldığı bu ortamda kayyım atamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kayyım atamaları, açıkça anti-demokratik, hukuksuz ve keyfî uygulamalardır. Bu durum, demokratikleşme ve eşitlik sağlama bağlamında gereken bakış açısının eksikliğini gösteriyor.
Cumhur İttifakı’ın yenilikçi adımlar atmaktan kaçınmasının sebepleri, daha çok dış siyasal dinamiklerden kaynaklandığı gözlemleniyor.
Dünya genelindeki deneyimler; çatışma çözümü girişimlerinin çoğu zaman demokratikleşme ve barış perspektifinden uzak amaçlarla başlatıldığını gösteriyor. Ama sorunlar çözülebilir ve eşit yurttaşlık sağlandığında, barış çabaları daha etkili hale gelebilir. Yoksa 2013-2015 çözüm sürecinde olduğu gibi başarısızlık kaçınılmaz olacaktır. İktidarın son kayyım hamleleri, bir dizi hedefe ulaşma girişimi olabilir. Bunun başında ise kendi destekçilerine süreç üzerinde kontrolü sağlamak ve diyalog sürecinde muhataplarını baskı altında tutmak geliyor.
Bahçeli, Abdullah Öcalan’a yapılan çağrıları sürdürüyor, ancak DEM Parti sözcüleri ise “ortada bir çözüm emaresi bulunmadığını” vurguluyor. Siz bu süreçten ne bekliyorsunuz?
Tarafların hiçbiri çözüm sürecinden bahsetmiyor. Bazı hazırlıkların “Türk usulü” şeklinde yürütüldüğü aşikâr. Abdullah Öcalan’ın 43 ay sonra yeğeniyle görüşmesine ve Şenyaşar-Yıldız ailelerinin 8 yıl sonra barıştırılmasına kadar uzanan bazı durumlar, sürecin ilerleyişinin umutsuz olmadığını gösteriyor. Bahçeli’nin daha önce bir araya gelmekten kaçınan kişilerle bu konuyu tartışması, “hiçbir emare yok” yorumunun gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.
Gördüklerimiz ve duyduklarımız, tarafların bir şeyleri olgunlaştırmaya çalıştığına dair pozitif bir atmosfer belirmekte. Bu fırsatların etkin bir şekilde değerlendirilmesi, başarı şansını artıracaktır.
Ankara’nın çatışma çözümüne “Türk usulü” kriterler getirmeye çalışması, uluslararası deneyimleri yeterince öngörmemektedir. Güven artırıcı küçük adımların önemini fark etmeksizin Türkiye, ağır toplumsal ve siyasi bedeller ödemektedir. Çözümsüzlük sorunu artırmakta ve bu durumun sonuçları yaşanarak öğrenilmektedir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Ahmet Türk, Şenyaşar ve Yıldız ailelerini barıştırdıktan hemen sonra birlikte poz verdi. Ancak kısa bir zaman sonra, Ahmet Türk görevden alınarak yerini kayyım aldı. Bahçeli, Ahmet Türk’e sahip çıkarak “Ahmet Türk’ün istismar edilmesi, CHP’nin başını çektiği kampanyanın bir yetkili uygulamasıdır” dedi. Ahmet Türk’ün görevden alınmasını nasıl yorumlarsınız?
Ahmet Türk, Kürt meselesinin hem mağduru hem de sembolü olan bir siyasetçi. Kürt davasının vicdanı ve sembolü olarak tanımlanabilir. Kendisi, Kürtlerin sevgisini ve saygısını kazanmış bir figürdür; onun başına gelenler tüm toplum açısından da büyük bir kayıptır. Bahçeli’nin açıklamalarının ardından iktidarın kayyım uygulamaları, 1 Ekim tarihindeki umutları olumsuz etkiledi.
Bahçeli’nin bu açıklamalarının ardından, kamuoyunda “İktidar kayyım atamalarıyla güvensizliği artırıyor” görüşü ortaya çıkmıştır. Bu tür uygulamalar, kaygıyı derinleştiriyor ve toplum içerisinde ciddi bir belirsizliğe yol açıyor.
Çözüm sürecinde muhalefet, sürecin şeffaflığını sorgulayarak hükümeti eleştiriyor. Abdullah Öcalan, yasal düzenlemelerin ve sürecin TBMM’de yürütülmesi için heyetin hükümete baskı yapmasını istemişti. Sürecin sona ermesi durumunda heyetin yargılanabileceği de ifade edilmişti. Yeni bir süreç olması durumunda nasıl bir yaklaşım sergilenmeli? Hangi yasal düzenlemeler uygulanmalı?
Türkiye’deki siyasi ortam, Oslo görüşmeleri ve 2013-2015 çözüm süreci içinde yaşanan olumsuz deneyimlerin etkisinde kalmış ve mevcut süreçler kapalı devre işlemektedir. Ancak bu kapalılık, tam tersi sonuçlara da yol açabilir. İlk adım olarak bu durumu ortadan kaldıracak önlemler alınmalıdır.
Çatışma çözüm süreci, tarafların işbirliğiyle belirlendiğinde daha az sorunlu ve sonuç odaklı ilerler. Ancak biz halen bu amaçlardan uzaktayız.
Son derece kapalı devre olaylarla karşı karşıyayız. İktidar partisi üyeleri arasında, olup bitenlere dair bilgi eksikliği görülüyor ki bu durum anormal bir tabloyu da beraberinde getiriyor.
Acil güven artırıcı adımlara ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin, infaz yasasının gözden geçirilebilir. Hasta mahkumların tedaviye erişimini sağlamak ve keyfi tahliyelerin engellenmesi gibi konular insanileştirilebilir ve uluslararası hukuka uygun hale getirilebilir.
Uygulama anlamında öne çıkacak çözümlerden biri, 10 Temmuz 2014 tarihli 6551 sayılı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” ve bu kapsamda alınacak Bakanlar Kurulu kararlarının güncellenmesidir. Bu, Meclis komisyonları için hem referans hem de uygulama alanı sunabilir.
Bir dikkat çekici nokta da, Cumhur İttifakı partilerinin son dönemde sıkça kullandığı tehdit söylemlerinin süreci zehirlemektedir. Bu tarz bir dil, süreçte istenmeyen sonuçlar doğurabilir ve daha fazla çatışmaya yol açabilir.
Barış Vakfı olarak Kürt meselesi ve ülke genelinde barış kurulması için birçok çalıştay düzenlediniz. Şimdi de “Geçmişin Tecrübesiyle Geleceğe Odaklanmak Çalıştayı” için hazırlık yapıyorsunuz. Bu çalıştay nasıl bir bakış açısıyla ve içerikle organize edilecek? Hedeflenen sonuçlar neler?
Türkiye’nin birçok sorunu, güçlü bağlarla bir aradadır ve bu sorunları birbirinden ayırarak çözmek mümkün değil. Kürt meselesi, bu sorunların köküdür ve bu bağların çözülmesi, ülkenin demokratikleşmesinin anahtarıdır.
Barış Vakfı olarak bu çalıştayda, “Devlet Bahçeli süreci” olarak adlandırılabilecek diyalogdan müzakereye geçişi kolaylaştıracak çözümler üzerine yoğunlaşacağız. Sivil toplum kuruluşlarının rolü ve bu bağlamda üstlenebilecekleri görevleri tartışacağız.
Çalıştayın ismi de vurguladığı gibi, her şey sıfırdan başlamıyor. Yerel ve uluslararası düzeyde elde edilen tecrübeleri dikkate alarak, farklı görüşlerden geniş bir katılımcı grubuyla bu etkinliği gerçekleştireceğiz.
Çalıştayda ele alacağımız başlıklar şunları içerecek:
- Bugünün Türkiye’sinde Barışın Dinamikleri ve Riskleri,
- Farklı Çatışma Çözümü Deneyimleri,
- Çatışma Çözümünde Sivil Toplum Kurumlarının Rolü.
Sadece barış üzerine konuşmakla kalmayacak, bunun yanı sıra yeni bir barış yolu bulmak ve sivil toplum olarak siyasi aktörleri yönlendirme görevimizi yerine getireceğiz. Amacımız, barış isteyenlerin sesinin öne çıkması, çatışma isteyenlerin sesinden daha fazla duyulmasıdır. Barış isteminin toplumsal düzeyde yankılanmasını sağlamaktır.
“`